24 Ocak 2017 Salı

Hass Tane








Hasss tane !!!! Ne salgın ama! Doktorlar otomatiğe bağlamış, hatta görev karıştırmış!! Ara ara polisçilik oynamaya başlıyorlar. Gece yarısı, gözleri uykusuzluktan kapanmak üzere, hocam hasta var diye çağrılıp geliyor. Keşke gelmez olsaydım, ne polikliniğe, ne hastaneye ne de dünyaya diye iç sesiyle konuştuğuna yemin edebilirim. Biz mi korkuyoruz iğneden? O mu korkuyor bizden belli değil!! Kalabalığı görünce, kapanmak üzere olan gözleri öyle bir açılıyor ki! Doktorumuzun önceki hayatında uzaylı olduğunu düşünüyorum! Ağabey, o nasıl göz pörtletmek? Var olan iğne korkum, kat be kat arttı sayesinde.. Doktor kapıda ki kuyruğa bakıyor, ben doktora. Çık çıkabilirsen işin içinden. Hatta çıkarsan sana gözlerin kadar büyük madalya hediye edeceğim. Ne bu sıra biter, ne benim ateşim düşer deyip, beklemeye başlıyoruz. Aha ne oluyor orada? İçeriye girenler ışık hızıyla çıkıyor, bizim doktor amca bir an da polis gibi yat yat yat emirleri verip, jet hızıyla muayene ediyor. Herkesin suratından düşen bin parça ama neyse şimdi boşu boşuna kendimi korkutmanın alemi yok. Belki bana iğne yapmaz, serum takmaz... Ben de onlardan sayılırım sonuçta... Adımı mı söyledi o? Hızı sesine yansımış mübarek! Soyadımdan anladım bana seslendiğini, ayaklarım mehteran takımı iki ileri bir geri, gitsem mi? Gitmesem mi derdinde. Neyse bu saatte kimseyi kızdırmanın, bana faydası olacağını sanmıyorum. Ben en iyisi gireyim içeriye de ne halim varsa göreyim. Sakin ol Deniz, sakin ol Deniz... İç sesimle de başım belada. O bir sussa, ben "bir arkadaşa bakıp, çıkacaktım" diyeceğim ama nerede... O mu çok konuşuyor? Ben mi? Neyse doktor ya da polis fark etmez bu amcayı kızdırmak şu an isteyeceğim en son şey. Şimdilik kozlar onun elinde.. Ne zamandan beri ateşin var? Bulantı, kusma, ishal var mı? Ya da karın ağrısı? Hop dedik bey amca azıcık yavaş, vallahi anlamıyorum hızlı konuşunca. Hoş ben oldum olalı anlamam hızlı konuşanı, beynim error sinyalini çakar hemen! Buna rağmen ben de hızlı konuşurum, ama bu beni ilgilendirmez, karşımdaki düşünsün! Niye kocaman gözlerle bakıyor acaba bana? Cevap vermedin adama.. Ne, ne demişti o ha ateş? Hocam öğleden beri var. Ne var? Elinin körü var, zıkkımın peki var, var da var ama bunları sana söylememin anlamı yok. Ortamı kasmayalım. Ateşim... Peki, kusman? Hı hı, o da var. Benim gibisine başka soru sormaya tenezzül etmiyor. Eh, adam da haklı, sesimi kendim bile duymadım. Neyse, sırtımı dinlerken yumruk atmadığına sevinmeliyim, abeslang denen o çirkin aleti yemek boruma kadar soktuğu için üzerine kustum ama bunun için özür dilemeyi de bilirim. Doktor doktor olalı, benim gibisini görmemiştir eminim. Reçeteyi aynı ışık hızıyla yazıp, arkamdan beter ol dediğini duyar gibiyim. Ama şu an kavga etmeye mecalim yok! Geri dönüp, unuttuğum kağıdı öyle bir alıyorum ki doktorun elinden, sanırsın eski sevgilim de, verdiğim mektupları topluyorum. Ben de öyle bir hava, doktorda dehşet bir şaşkınlık... Bu sefer ben kaçıyorum; ışık hızıyla.. Şu serum bitse de gitsem, uyusam uyusam. Pamuk prenses olsam derin uykulara dalsam, cüce falan istemem beni uçan dinozor uyandırsın.. Beraber bu doktora vurup, kaçalım bu hastaneden... Neyse ki bitti, şimdi sevgili doktora yakalanmadan çıkmanın bir yolu olmalı.. Vay be, galiba ben onu korkuttum, raporumu bile peşin peşin vermiş. Acaba bir yerlere resmimi de astı mı ki? Çok eğlenceli olurdu ama olsundu... Bu günden sonra istifa vermezsen, seninle sivilde görüşelim... Sormak istediğim birkaç sorum olacak. Emin ol, kolumu üç kez acıtmanın hesabını sormayacağım sana :) Söz!! Deniz sözü...


Yazar: Deniz Kapaklıkaya



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder