Koca koca insanların yapamadığı, bir şey varmış. En ünlü oyuncuların bile oynayamadığı bir oyun..
O kimsenin yapamadığı, oynayamadığı oyunu küçük bir adamdan öğrendim bugün.
Sabah yine erkenden uyanmış, giyinmiş işe gitmek için evden çıkmıştım.
Ve yine hatırlamak istemediğim ama bir türlü aklımdaki yerini silemediğim acı hatıralarımı düşünerek günümü zehir etme rutinime girmiş evime 2 durak mesafesindeki iş yerime doğru yavaş yavaş gidiyordum.
Ben hiç bir şey için acele etmezdim. O gittiğinden beri hiç elimin ayağıma dolaştığı telaşlı dakikalarım olmamıştı. Zamanını ayarlar ve yine aynı durağanlıkla eylemime devam ederdim.
Geçtiğim sokakların rengarenk tabelalarını değil soğuk, gri kaldırım taşlarını ezbere bilirdim.
Köşeyi dön, sağa geç buranın taşları kırık tıpkı kalbim gibi, bu sokağın karşı kaldırımı daha net. Kendimle günlük konuşmalarım genelde bunlar olurdu.
Bir de hayatımdaki geç kaldığım, yetişemediğim tek olay için kendimi dünyaya susturduğum nedenime üzülmek, pişmanlık duymak sonra kızmak vesaire vesaire..
O da geçti gitti işte.. Gitti.
Yine aynı kırık kaldırımlı sokağa geldim rutin eylemim olan karşı kaldırıma geçmek üzereydim ki. Benim gibi kaldırımlarla konuşan birini gördüm.
Ne yaparlarsa yapsınlar çevremdekilerle konuşmamak için canını verecek olacak ben ilk kez konuşma ihtiyacı hissettim. Ve merak ettiğim sorumu yönelttim.
-Hey küçük adam ne yapıyorsun bakalım?
Dedim kaldırımın kırık taşlarına eğilmiş kendi kendine konuşan ve bir şeyler yapan çocuğa doğru.
Önce bana baktı sonra kırık taşlara, bir kısmı boyanmış taşların yanındaki renkli tebeşirlere sonra tekrar bana. Ve bir sır verecekmiş gibi sessizce
"Kimseye söylemeyeceğine söz verirsen olur." dedi.
Öyle meraklandım ki anında
"Söz" kelimesini söyleyiverdim.
O da beklemeden
"Mutluluk oyunu oynuyorum abla" dedi.
Önce bir suskunluk yaşasam da ilk kez bir yere geç kalmayı göze alarak bir soru daha sordum.
"Nasıl bir oyunmuş bu?"
Kırık kaldırım taşlarını rengarenk tebeşirlerle boyayan küçük adam.
"Hayallerimi boyuyorum abla."
Dedi. Ve devam etti.
"Her gün istediğim bir şeyin hayaline benzeyen başka bir taşı boyuyorum. Dün annem oyun oynarken eve geç kaldım diye ceza olarak beni birazcık dışarıda bıraktığında buldum bu oyunu.
Bak şu evim dün boyadım nasıl olmuş? Pembe diye dalga geçme ama tamam mı? Hem beyaz da var orada. Bu da bugünkü hayalim mavi arabam. Bence evim daha güzel abla"
Diyen ardı ardına konuşup aklımı, kalbimi, umutlarımı saklandığı yerden tekrar gün yüzüne çıkaran bir çocuktan başkası değildi.
Ve bu çocuk bana hayatımın oyununu öğretmişti işte.
Sokakta fazlalıktan başka bir işe yaramayan kırık kaldırım taşlarıyla mutluluk oyunu ha. Ve hayatın tüm olumsuzluklarına rağmen olumlu bir yanını bulmak. Çocukluk ne de güzel şeydi..
Bu cevap öyle içtendi ki inanmak istedim. Belki ben de kan pompalama dışında bir işe yaramayan kırık kalbim için bir mutluluk oyunu oynayabilirdim. Ulaşamadığım hayallerimi boyayıp bir gün ulaşacağıma inanabilirdim.
Ve bunu yapmam için sadece bir çocuk masumiyeti gerekti bana, bir çocuk güveni, tek söz kelimesinin büyüklüğüne inanıp kendi için en önemli şeyi anlatabilme cesareti gerekti..
Çocuk deyip geçmeyeceksin başarılarının devamını dilerim
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
Sil