Yazıp yazıp silme günü bugün. İç sesin , sesine kulak asmama. Yine atma günü, kırılmışlıkların kırıklarını, kürek kürek yüreğin arkasına. Baş başa kalma günü bugün, sızıntılarınla. Feryat bastırma, haykırmak ama sessiz. Küçük değil, hiç olmayan harflerle konuşma günü bugün. Etrafın dolu olsa ne yazar ki, geldiyse heyheylerin, buhran saatlerin. Anlatsan ne olacak, sesin çıksa ne fark edecek. Ne değişecek? Anlaşılacak mısın anlatsan, en sade, yalın halini hisselerinin. Sahi sen anlıyor musun ki kendini?
Neden böyle durduk yere kasvet bastı bütün hücrelerimi? Neden baktığın yerde hüzünden başka bir şey görmüyorsun ki? Anlık bir şey, öyle eser geçer mi? Her zaman olmaz mısın lütfen, hiç çekilmiyorsun, kovmak gibi hatta kovmanın dibi olsun ki, git! Öyle bir git ki, ne yel görsün, ne rüzgar...
Bağırıp durma sen de, duyan yok işte kes sesini! O niye öyle, bu niye böyle? Orda onu dedi, burada bunu demedi, öyle bakmadı, sallanmadı yatmadı, bakmadı, sarılmadı, gülmedi falan... sus !!! Ne gücüm kaldı sana laf yetiştirmeye, ne ruhum. Al süpürgeni topla kırıntılarını, toparlan. Gelmek üzere iş saati, çocukların sesi, kahvaltı vakti. Yüzüne gülümseme, gözlerine parıldama, sevgiliye aşkla bakma, korkuna korkusuzluk, telaşına dinginlik, sivilcene güzellik maskesi...
“Yaktım gemilerimi, dönüş yok artık geri, tak etti canıma, bu maskeli balo, bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri...”
Maskeler hazırsa, başlıyoruz.
-Buyurun hoş geldiniz , ne içerdiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder