21 Ocak 2017 Cumartesi
Sebzeli Makarna
Gitme! Senin kokunu bastıran, lavanta kokulu oda parfümüne katlandım tam bir yıl. Gitme! Canımı acıtma benim, bırak elinden Hâki Yeşili bavulunu. Hem acır gibi buğulu gözlerle bakıp durma. Gitme! Çek elini kapıdan, sakın açmaya da kalkma. Gitme! Ağlarım bak.
“Gitme”
“Biz ayrı dünyaların insanıyız Ayhan”
Bu ne demek şimdi? Ne demek ayrı dünyaların insanıyız? Ne yani sen uzaylı mısın? Tartışmalarımız oldu ufak tefek ama böyle bir bahane olmaz, olamaz. Dağınıklığını sevmiyorum de, tuvalete gidince klozet kapağını kaldırmıyorsun de, senden daha çok başka birini seviyorum de, ama de. Ayrı dünyaların insanıyız gibi saçma bir bahaneyle çıkma karşıma, neden gidiyorsun açık açık söyle yüzüme karşı. Babam mı üzdü seni, yoksa annem yine laf mı soktu. Ayda yılda bir görüştüğümüz ailem olmamalı bu gidişin sebebi. Ne o zaman Kader, ne?
Amaan gidersen git be, yalvarmayacağım artık sana, endamını da al öyle git. Patlıcan karası gözlerin de kalmasın, zihnimden sök al onları da. Sevgililer Gününde aldığın kazak var ya dolapta, boncuk boncuk tüylendi hani, onu da al git. Çirkinleş, kötü sözler söyle ki giderken, özlemeyeyim seni. Ümitlerimi, hayallerimi de al öyle git. Sana olan sevgimi doldur ceplerine, onları da götür. Ojelerini de al dudak boyalarını da, bir sürü kremin var çekmecede, işime yaramaz onlar benim, götür. Saç tokalarını da unutma ha. Dudaklarımda dudaklarının ıslaklığı burnumda kokun, tenimde sıcaklığın var, ellerimde saçlarının izi duruyor hâlâ. Onlar bende kalacak ama değil mi?
Bakma öyle bana, ne dememi bekliyorsun ki? Gitme dedim daha ne, diz çöküp yalvarmamı mı istiyorsun? Yok artık. Gözlerimde yaş arıyorsan bekleme, ağlamayacağım, hiç değilse sen gidene kadar. Beni perişan vaziyette görmeyi unut. Bir enkaz bıraktın geride ama belli etmeyeceğim sana.
Özleyeceğim tabi ve unutmak imkânsız, hele yaptığın sebzeli makarnayı asla. Gereksiz konuşurdun bazen, hiç dinlemezdim, sinirlenince de çekilmez biri olurdun, susardım. Sinirli bir kadına söz söyleyecek kadar da aptal değilim tabi, bir söyle on işit. Son zamanlarda da gülmüyordun şakalarıma, senin bırakıp gideceğin belliydi.
“Gidiyorum ben”
“Hoşça kal”
“Elveda”
Elveda mı? Neden dedin şimdi bunu, nereden çıktı? Belki bensiz yapamazsın, belki tekrar döner gelirsin. Elveda demen şart mıydı şimdi? Kapıları yüzüme kapatman şart mıydı?
Hâki Yeşili bavulunu çekerek gidiyorsun, tekerleklerinin gıcırtısı ise öldürüyor beni. İnşallah kırılırlar da çekemezsin bavulu, düğmesine bastığın asansör gelmez de gidemezsin inşallah, belki bu sayede biraz daha fazla görürüm seni, belki biraz daha fazla kazırım zihnime suretini.
Gittin, son bir defa ardına bile bakmadan gittin, son bir defa gözlerimin içine bakmadan gittin. Soktun boğazıma yumruğunu, öyle bir vurdun ki burnumun direğine, sızlayıp duruyor. Hele sol yanım, hele sol yanımın acısını hiç sorma. Ağlamak geri getirir mi seni, ya bağırıp çağırmak, evdeki vazoları yere çalmak geri getirir mi seni. Kapıları, duvarları yumruklamak getirecekse eğer yaparım, parmaklarımı kırarcasına vururum her yere.
Asansör yukarı mı çıkıyor? Aman Allah’ım! Yoksa geri mi geliyorsun Kader’im, bensiz yapamayacağını anlayıp dönüyor musun yoksa. Yine sarılacak mısın eskisi gibi, yine koklatacak mısın tenini? Yine pişireceksin bana o nefis sebzeli makarnanı değil mi? Yine güzel aşk kelimeleri fısıldayacaksın kulağıma değil mi? Ben hazırım gel, gel kollarıma Kader’im. Bekliyorum seni hâlâ kapının önünde.
Bu kim? Asansörden inen bu endamlı güzel bayan da kim? Kumral, kocaman gözlü, Kader’im kadar uzun boylu bu güzel de kim böyle. Neden bakıyorsun bana ışıl ışıl parlayan kocaman gözlerinle? Gülümseyerek incelttiğin etli dudaklarınla, hem de yan dairenin kapısına yönelerek neden bakıyorsun? Tekrar tekrar bana gülümseyerek bakmanın bir sebebi var mı? Bir şeyler söyleyecek gibisin sanki, söyle haydi, bekliyorum.
“Merhaba”
“Merhaba”
“Ben buraya yeni taşınıyorum da, adım Bahar”
“Öyle mi? Hoş geldin Bahar. Benim adım da Ayhan”
Ne kadar güzel bir sesi var, ne kadar yumuşak ve içten. Ne kadar güzel bir adı var, yemyeşil ormanlar gibi güzelliğiyle bütünleşen. Ne kadar büyük ve güzel gözleri var, ürkek ceylanları bile kıskandıran.
Soğuk ve kasvetli kocaman salonumda bir güneş gibi doğdun Bahar, nemli bir yaz ortası sıcağı gibi ter bastı her yanımı. Baktığım her yerde parlayan bir çift göz görür oldum, Bahar’ın gözleri bunlar, cam gibi parlak ve pırlanta gibi çevresine ışık saçan. Saatler kovalıyor birbirini, ne çabuk akıyor zaman anlamadım bile. Tekrar görmeliyim onu, tekrar bakmalıyım güzel yüzünde parlayan bir çift göze. Bir bahanem olmalı ama. Hah buldum! Akşam aldığım çikolatalı pastanın yarısı duruyor dolapta. Bayanlar çikolatalı pastaya bayılır, benim en tatlı bahanem budur işte. İki dilim mi götürsem acaba, yok ya ayıp olur, birer dilim karşılıklı yiyelim anlamına gelir, en iyisi kocaman bir dilim. Of! Çok heyecanlandım, ne oldu bana böyle? Yüzüm de kızarmaz karşısında, saçma sapan da konuşmam inşallah. Kapıyı iki defa ve hafifçe tıklatayım ki nazik biri olduğumu anlasın. Derin derin nefes al oğlum Ayhan yatıştır heyecanını, biraz da tebessüm. Duymadı galiba, tekrar iki defa daha ama tıklamaların şiddetini azıcık arttır. Kapı yavaşça açılırken kalbim yine pır pır, yine koltuk altlarımda boncuk boncuk ter. Suçlusu sensin Bahar bu halimin, suçlusu kocaman ve pırlanta gibi ışık saçan gözlerin. Yine yapma bunu bana ama, etli dudaklarını incelterek gülümseme. Gözlerine bakmaktan görememişim, gülümseyince derinleşen gamzelerin de varmış senin. Aklımı başımdan aldın, ne diyecektim ben şimdi sana. Hah buldum!
“Tekrar hoş geldin Bahar, sana çikolatalı pasta getirmiştim”
“Ay çok teşekkür ederim”
Yapma ama bunu, gülümseme böyle içten. Gözlerinizdeki ışık alabildiğince yanıyor siz gülümseyince.
“Ben de yemek yapmıştım kendime, bir tabak vereyim. Hem yapmasını severim hem yemesini. Sebzeli makarna. Siz sever misiniz?”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder