21 Ocak 2017 Cumartesi
Ayrı Dünyalar
Lüks bir restorana geldiler ve kendileri için rezerve edilen masaya oturdular. Bayanlar daha gelmemişti, sohbet ederek onların gelmesini beklediler bir süre. Ufuk kapıdan gelen eşi Pelin ve Sedef’i görünce önünü ilikleyip ayağa kalktı, Selim’i de omzundan tutarak kaldırdı. Çok güzel ve alımlı bir kızdı Sedef, boyu da Selim kadar uzundu. Karşılıklı masaya oturarak birbirlerini süzmeye başladılar. İlk konuşmaya Ufuk başladı.
-Sedef bizim sitede oturuyor Selim, pek sık görüşmüyorduk ama okulu bitince artık sık sık görüşürüz.
Sonra da Sedef’e dönerek Selim hakkında konuştu.
-Selim de Sağlık Bakanlığı’nda çalışıyor, bizim üst makamımız yani.
-Abartma Ufuk, devlet memuruyum işte.
Selim’in yaptığı şakaymış gibi gülümsediler. Pelin de birbirleri hakkında konuşmalarını istedi. Selim önce kendisi sözü aldı.
-Balıkesir’liyim, ailem İstanbul’da yaşıyor ben burada. Sağlık Bakanlığı’nda memurum, her ay yaptığım iş değişiyor. Mesela bu ay akli dengesi yerinde olmayanlar ile ilgileniyorum önümüzdeki ay değişir.
Sedef’in yüzü değişmişti;
-Ayy ben korkarım onlardan.
-Korkacak bir durum yok aslında, yaradan öyle yaratmış.
-Ne olursa olsun korkarım ben, benden uzakta olsunlar da.
Bu sözü söyledikten sonra gülümsedi, Selim ise onun aradığı insan olmadığını anlamıştı. Garson yanlarına geldiğinde sustular. Üçü karışık ızgara söylediğinde Sedef;
-Ben vejeteryanım, et yemiyorum maalesef.
Ufuk da;
-Balık yer misin Sedef?
-Sevmem ama yiyeyim madem.
-Rakı içer miyiz?
Hepsi tamam dedi ama Sedef yine;
-Ben beyaz şarap alayım, soğuk olsun.
Garson siparişleri alıp gittikten sonra aralarında yine yapmacık gülüşmeler ve konuşmalar oldu. Sedef araya girerek kendinden bahsetmeye başladı.
-Okul bitti artık, çalışmak istiyorum. Babam illa gel fabrikaya işçilerin başında dur diyor ama ben kafe açmayı düşünüyorum. Babamın işçilerinin başında duracağıma kendi işçilerimin başında dururum. Kirası ne kadar olursa olsun güzel bir yer bulursam hemen tutacağım veya satın alırım belli olmaz. İşlerim iyi giderse de başka yerlere açmaya devam ederim.
Yemekler önlerine geldiği zaman Sedef bardağı işaret ederek Garsona;
-Bu bardakta lekeler var, değiştirir misin?
Selim dayanamadı;
-Önündeki peçeteyle silseydin.
-Bu onların işi, herkes işini yapsın.
Selim bu söz üzerine Sedef ile bir geleceğinin olmadığını anlamıştı. Önlerine gelen yemeklerden yediler ve içkilerini içtiler, Selim ise arka arkaya içiyordu rakısını. Ufuk onu hafifçe dürterek;
-Biraz yavaş birader gece daha uzun, arkandan kovalayan yok.
Sedef bir ara “Balık az pişmiş ya, yiyemeyeceğim ben bunu” deyince Selim dayanamadı.
-Dünyaya insanoğlu hükmeder, bir kuzu değil, bir inek değil, tabaktaki ölü bir balık değil, at eşek aslan kaplan değil, insanoğlu. Altı aylık kuzuyu öldürür önüne koyar ye diye, balığı öldürüp pişirir ye diye. İnsanoğlu tatmin olmaz, bir zaman sonra kendi ırkına hükmeder.
Alkolün de vermiş olduğu cesaretle konuşuyordu, bir yudum daha aldı rakısından. Hepsi pür dikkat onu dinliyordu. Selim devam etti konuşmasına
-Usta olur hükmeder, amir müdür patron başkan olur hükmeder. Bazılarımız senin gibi şanslı doğar, hayat önüne altın tepside sunulur çevresine hükmeder. Bazıları da şanssızdır maalesef, dört duvar arasında kendi pisliğinde ölümü bekler.
Kimseden çıt çıkmıyordu, Selim’in lafı nereye getireceğini merak ediyorlardı.
-İnsanoğlu açtır. Yemeğe de açtır sıradan insanların duyacağı saygıya da, hep daha fazlasını ister. Sosyal paylaşım sitelerindeki takipçi sayısının hep fazla olmasına açtır. Büyük olmak ister, büyükten daha büyük, bu sayede hükmedeceği insan sayısı da çoğalır. Ünlü olmak ister hayranları artsın diye, daha ünlü daha da ünlü. Zengin olmak ister insanoğlu, çok zengin daha da çok zengin. Diğer insanlardan kendisini hep ayrı tutar, onların yaptıklarını yapmaz. Hep özel olmak ister, özel olmasa bile başkalarına kendisini özel hissettirmeye çalışır.
Rakısından bir yudum daha alıp Sedef’e doğru masanın üzerine eğilerek;
-Kusura bakma güzel bayan özel değilsin, sadece öyle olduğunu zannediyorsun. Sen de benim gibi sıradan birisin.
Masada bir sessizlik oldu. Sedef bir süre Selim’in yüzüne şaşkınca baktı, sonra doğrulup şarap kadehinin içerisindekileri Selim’in yüzüne serperek;
-Ben buraya hakaret işitmeye gelmedim.
Çantasını alıp sinirli bir şekilde oradan uzaklaşırken Selim peçete ile yüzünü sildi;
-Söyleyeceklerim daha bitmemişti. Bazılarımızın gerçekler karşısında söyleyecek sözü yoktur, arkasını dönerek çeker gider. Son sözüm bu olacaktı.
Pelin ile Ufuk şaşkınca olanlara bakakalmışlardı. Ufuk başını kaşıyarak;
-Bu da neydi şimdi.
Selim kendi kendine gülümsüyordu. Sarhoşluğun etkisiyle sallanarak sandalyesinden kalkıp Ufuk’a döndü, ellerini yanlara açarak;
-Ben sözümü yerine getirdim doktor, özel bir kişiyle yemeğe çıktım. Şimdi sıra sende, yarın öğleden sonra sana Ayfer’i getireceğim tamam mı? Ama benim şeye, neydi bu kızın adı ya?
-Sedef
-Ha sedef. Benim sedef’e davrandığım gibi davranmayacaksın ona. Ayfer’i iyileştireceksin tamam mı doktor.
Selim sallana sallana dışarıya doğru çıkarken Pelin;
-Ben sana onların dünyaları ayrı dedim değil mi?
-Ayrıymış evet..
AYFER 5. Bölümden alıntı
Emin DİLER
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder